Mar del Plata sahili ve Jose Sosa

Maçtan önceki değerlendirmemde şunu sormuştum: ‘Tarih tekerrür eder mi?’ Yanıtı ise, maçtan sonra Beşiktaş soyunma odasındaki taktik tahtasına yazılan ‘Tekerrür: 17 Nisan-29 Kasım | 3-4’ yazısı verdi. Kadıköy’deki son galibiyetini 17 Nisan 2005’te alan Beşiktaş, o gün futbolcu olarak kulübede yer alan Sergen Yalçın ile 29 Kasım 2020’de teknik direktör olarak yine ‘hak edilmiş’ bir galibiyet elde etti. Erol Hoca’nın yanlışları kadar, Sergen Hoca’nın doğrularının olduğu bir maçtı.

Elindeki malzemeyle sahada neleri başarabileceğini çok iyi tespit eden Sergen Yalçın’ın, Fenerbahçe’nin zaaflarını çok iyi analiz ettiğini gördük. Bu kadar eksiği olan Beşiktaş’ın geriye çekilip kendisini Fenerbahçe’nin insafına bırakması belki yapılacak en büyük hata olurdu. Ancak Sergen Hoca’nın öğrencileri topa sahip oldukları anda en hızlı şekilde Fenerbahçe yarı sahasına geçip kaleyi yokladılar ve neticesinde ilk şutta golü bulup Fenerbahçe’nin direncini henüz 4. dakikasında kırdılar. Sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi.

Fenerbahçe’nin en büyük sorunu da tam olarak bu: Çorap söküğü gibi sökülmek! İlk 2 dakikada yakalanan iki net pozisyon var. Belki bunlardan biri gol olsaydı maç sonunda ‘Lemos yerine Serdar Aziz oynasaydı böyle olmazdı’ isyanlarını duymayacağımız bir senaryo olacaktı. Ama olmadı. İlk golün peşine gelen ikinci golle zaten pamuk ipliğine bağlı olan direnç koptu. Peki yapamadığı hamleler nedeniyle Gustavo’yu bile çileden çıkartan Lemos’u, Serdar Aziz’in yerine tercih ettiren şey neydi?

Benim tahminim; Erol Hoca, Beşiktaş’ın ‘baskın basanındır’ futbolunu ve bu kadar erken gol yenmesini beklemiyordu. Fenerbahçe’ye göre, kalite ve deneyim eksiği daha fazla olan Beşiktaş’ın oyunu biraz daha rölantiye alarak kontralarla hücum edebileceğini düşünüyordu. Bu nedenle kendi sahasında başlayacağı paslaşmalarla oyunu rakip sahaya yıkma hedefini gerçekleştirmek için pasör özellikleri daha ön planda bir tercih yaparak Lemos’u sahaya sürdü.

MAR DEL PLATA SAHİLİ VE SOSA

Ama evdeki hesap Papazın Çayırı’na uymadı. Çünkü Lemos’un facia performansına rağmen oyunun gidişatını belirleyen asıl nokta orta sahadaki başarısızlıktı. İskeletteki Gustavo-Ozan-Sosa üçlüsünün kalitesi, Atiba-Mensah-Josef üçlüsünün dinamizmine ve temposuna yenik düştü. Çünkü Ozan Tufan’ın isyankar futbolu dışında, Gustavo ve Sosa’nın kalitesini unuttuğu bir maç oldu. Gustavo ikinci yarıda bir nebze olsun toparlansa da; Sosa oyunda kaldığı 45 dakika boyunca Papazın Çayırı’nda olduğunu unutmuş, ülkesi Arjantin’in ünlü Mar del Plata sahilinde yürüyüşe çıkmış gibiydi. Savunmadan başlatılan pas trafiğine hiç yardım etmedi ve haliyle yine sağdan sola, soldan sağa giden paslarla topu eveleyip gevelediler.

Caner Erkin oyuna girdikten sonra ise, tek plan topu ona verip ileriye şişirmesini beklemek oldu. Fenerbahçe, rakiplerine açık açık şunu söylüyor: ‘Benim başka planım yok.’ Ve bu durum Fenerbahçe’yi rakipleri karşısında çözülmesi kolay bir takım haline getiriyor. Nitekim 10 kişi kalan Beşiktaş, dördüncü golü bu sayede buldu. Çünkü yaklaşık 20 dakika boyunca topu sol bek Caner Erkin’e veren Fenerbahçe’nin yine aynı şeyi yapacağını bildikleri için savunmayı o bölgeye yığdılar ve kaptıkları topla yine bir hızlı atakla golü buldular.

TEBRİKLER RIDVAN YILMAZ!

İki gol atıp Fenerbahçe savunmasının dengesiyle oynayan Aboubakar maçın doğal yıldızı olabilir. Ancak benim için, 19 yaşındaki sol bek Rıdvan Yılmaz gecenin parlayan yıldızıydı. Maçtan önce herkes kaleci Utku Yuvakuran ve Rıdvan Yılmaz‘ı zor dakikaların bekleyeceğini söylüyordu. Hatta ‘Rıdvan Yılmaz’ı kimle eşleştirsek de oyunu onun üzerinden oynasak…’ tarzında konuşmalar yapılıyordu. Bir hafta önce Başakşehir’in yıldızları karşısında geçer not alan 19 yaşındaki bek, derbide de güven veren futbolunu sürdürdü. Yolu açık olsun…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir