Fenerbahçe’nin Sivas karşısındaki kötü futbolunu düşününce, böyle zorlu bir deplasmandan 1 puanla ayrılmak kazanç olarak görülebilir. Ancak Beşiktaş’ın ve Galatasaray’ın galip geldiği haftada, oyun olarak sahaya neredeyse hiçbir şey koyamayan Sivasspor’a karşı kazanamamak da bir o kadar kayıp sayılır.
İki takım da, üzerine konuşulmayacak kadar anlamsız bir oyun ortaya koydu. ‘Havanın eksi 11 derece olması mı etkiledi acaba?’ diye düşünürken, Luiz Gustavo’nun kusursuz futbolu ve son dakikada belki de maçı kurtaran müdahalesi gözümün önüne geliyor. Sahaya yüreğini ve kalitesini koyan futbolcu, eksi 50 derece de olsa belli bir standartın altına düşmüyor.
Güçlü rakiplerle oynadığı son 5 maçın tamamını kazanıp, Sivas gibi zorlu bir deplasmanından 1 puanla ayrılmak kötü bir grafik değil. Hatta ligin henüz 19. haftasında olduğumuzu düşünürsek, bu derenin altından daha çok sular akacağını da söylemek mümkün. Üstelik üç günde bir maç yapıldığı ve takımda önemli eksikler olduğu da bir gerçek.
Ama hedefi şampiyonluk olan bir takımın, bahanelerin arkasına saklanma lüksü yok. Hem de 19. haftaya gelmişsek ve zirvedeki Beşiktaş tüm aksaklıklara rağmen rakiplerini tabiri caizse ‘döve döve’ ilerliyorsa…
Fenerbahçe hem takım olarak, hem de bireysel performanslarda hâlâ belli bir oyun standartını yakalayabilmiş değil. Ve camiayı en çok endişelendiren durum da, Erol hocanın şampiyonluk yolundaki en büyük engel de bu. Bir maç önce tıkır tıkır işleyen takımdan, bir maç sonra eser kalmıyor. Bir maç önce Gökhan Gönül’ü aratmıyor denilen Nazım Sangare, bir maç sonra ayağında top tutamıyor.
Özellikle ileri uçta oynayan oyuncuların hareketsizliği, takımın hücum gücünü direkt dibe çekiyor. Biraz kıpırdanmayla anında rakip kalede tehlike yaratılıyor, ancak maçın genelinde olduğu yerde sabit duran ve ayağına pas isteyen anlayışta oynuyorlar. Böyle bir soğukta insan üşümemek için bile olsa hareket eder, oldukları yerde durmayı nasıl başardılar anlayabilmiş değilim.
Fenerbahçe’nin istikrarsız futbolu, masalların başındaki “bir varmış, bir yokmuş” tekerlemesi gibi. Eğer bu masalı dinleyip uyumaya devam edilecekse, tren kaçtığında çok geç olacak. Ya da masal yerine Ramiz Dayı gibi son bir şarkı istenebilir;
Bir ihtimal daha var
O da Mesut Özil mi dersin?
Söyle canım ne dersin?