Maç yazıma, hiç böyle başlayacağımı tahmin etmezdim. Derbi deyince, futbolun güzelliği ön plana çıkar, derler. Çıkmaz, bizde! Dünya derbisi diyoruz ama seyircisiz maçta olaya bakın. Fatih Terim’i izledim, maç öncesinde… Oyunu konuşmadı. Bakın ne dedi. ”Seyircisiz oynadığımızı tahmin ediyoruz ama seyirci var. Localar da dolu. Takımımıza, çalışanlarımıza küfürler… Hiçbir temsilcinin, bir şey yaptığı yok!”
Pandemi nedeniyle milyonlar evlerinde sıkıntıdan patlarken, localarda insanlar ve küfür… TFF yine kulağının üstüne yatarsa, herkes bu yasağı deler. Pandemide ayrıcalık olmaz! Topu rakibine bırakmış ev sahibi Fenerbahçe, çabuk atak arayışıyla maça başlamayı planlamıştı. Ama top neredeyse orada olan, kaybedilen topu geri almada uzman Gustavo’nun olmaması, büyük handikap görüntüsü yaşattı, Fenerbahçe’de…
Pelkas’sızlık, yaratıcılığın tamamen yok olması demekti. Mert Hakan, iyi niyetli. Fakat, Pelkas değil… Dakika 27… Galatasaray’ın topla oynama oranı, yüzde 71’e çıktı. Derbi maçında, eksikmiş gibi oynamak, bunun adı… İlk yarının sonlarına doğru atak girişimleri başladı, Fenerbahçe’de… Galatasaray’ın pas ritmi düştü. Jardel ağırdı ama büyük golcüydü. Mohamed, onun Mısır versiyonu. Topu alışı, çerçeveyi görüşü ve vuruşu… Mükemmel gol attı. Artık, kağıtların yeniden dağıtılması gereken derbiye döndük. Fenerbahçe, riskleri almaya başladı. Bu oyun, Onyekuru’nun etkili olabileceği bir tarzdı. Fakat, Galatasaray arkaya çok yaslandı, attığı golden sonra… Muslera’nın kritik kurtarışları, bu yaslanışta takımına güven getirdi.
Cisse, Mesut Özil, Sinan Gümüş ile Erol Bulut, oyunu, rakip yarı sahaya yıkmak istedi. Bu anlar, duran topları çok önemli hale getirir. Mesut’un ortasında, Ozan’ın kafası ile ağlara giden top, ofsayt olmasa, Fenerbahçe psikolojik üstünlüğü ele alacaktı. Ama olmadı, takım oyunu açısından bu maçta daha iyi gözüken; savunmasını, öne geçtikten sonra kapatan Galatasaray, derbiyi kazanmayı başardı…