‘8 maçtır rakibine yenilmeyen oyuncuların psikolojik üstünlüğü…’

Yazımıza tribüne sağlıkçı kimliği kullanılarak alınan kişilerin ettiği küfürlerle ve oraya onları alanları ayıplayarak başlayalım. Hiç yakışmadı.

Beraberliği maçtan önce verseler iki takım da havada kapacak gibiydi. Ama Fenerbahçe’nin kendi sahasında bu kadar geri çekilerek başlamasına bir anlam vermek zordu. Galatasaray rakibi açmaya çalışıyor, Fenerbahçe hata kovalıyordu. Samatta’nın maçın başında kaçırdığı pozisyon sarı-lacivertlilerin düşüncesinin belki de daha katı hal almasını sağladı. Sürekli faul düdüklerinin çalındığı, bir 45 dakika izledik. Akılda Serdar Aziz’in Donk’a attığı dirsek ve VAR’ın devreye girmemesi kaldı. Açıkçası bu pozisyonun tartışılacak bir yeri yoktu. Cüneyt Çakır dün beklediğimiz gibiydi!

Atanın kazanacağı bir maçın röntgeni çekilmişti. Öyle de oldu. O ana kadar maçın en etkisiz isimlerinden olan Mohamed, öyle bir gol attı ki “Ben golcüyüm” dedi. Topu alışı ve yerden vuruşu kusursuzdu, Altay çaresiz kaldı. En iyi dönemindeki Falcao yapardı bu vuruşları. Golden sonra tarihte görülmemiş bir Fenerbahçe izledik. Sanki Fenerbahçe 1-0 öne geçmiş. Galatasaray’ın üstüne gelmeyen, golü düşünmeyen, atak yapmayan bir ev sahibi vardı sahada. Galatasaray daha inanmıştı, daha takım gibi oynadı. Gustavo ve Pelkas da olmayınca Taylan önderliğindeki Galatasaray orta sahası sazı eline aldı. Muslera yine günündeydi. Kadıköy’deki büyüyü bozan, 8 maçtır rakibine yenilmeyen oyuncuların psikolojik üstünlüğü de buna eklenince liderlik geldi. Galatasaray kaybetse çok şey kaybedecekti. Kazanarak çok çok çok ama çok şey kazandı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir