Ona göre, futbolun, yoksulları ve emekçileri temsil eden bir yönü vardı. Albert Camus’nün kendi dünyasında, futbol ile yaşantısının ortak yönleri çok fazla… Şöyle yazmıştır: “Ahlaka dair ne biliyorsam, bunu futbola borçluyum. Çünkü, top, hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.” Futbol, bir yaşam tarzı oldu, büyük usta için…
Yoksul bir ailede dünyaya gelen Camus’nün babası, 1. Dünya Savaşı’nda, cephede hayatını kaybetti. Ailesi içindeki fakirlik, onun çok zorlu koşullar içinde yaşamasına yol açtı. Bu günleri, hiç unutmadı. Yaşamının bu kötü dönemini, ‘Tersi ve Yüzü’ adlı kitabında anlattı.
Futbola büyük ilgi duyuyordu. Üniversite takımında kaleci olarak forma giyerken, neredeyse milli takıma seçilecekti. Futbol ayakkabılarının eskimemesi nedeniyle, kaleciliği seçtiğini iddia edenler de olmuştu. Bu sırada, felsefe eğitimine devam ediyordu. Sonra ciğerlerinde problem çıktı. Çabuk yoruluyordu. Verem, ona yapışmıştı.
Futbol oynayamazsın dedi, doktorlar… Siyaset, onun için vazgeçilmez hale geldi, bir dönem… Fransa Komünist Partisi’ne yazıldı. Bu işten hoşlanmadı ve istifa etti. İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu ve Almanlar, kısa sürede Fransa’yı işgal etmişlerdi. Yakın arkadaşı gazeteci Gabriel Peri, Naziler tarafından yakalanıp idam edildi. Paris’i terk etmek zorunda kaldı. Bordeaux’ya gitti ve en büyük eseri ‘Yabancı’yı yazdı. ‘Sisifos’, yazdığı diğer eseriydi.
Yabancı, müthiş bir eserdir. Cezayir’de cinayet işleyen bir Fransızın, adım adım kendini ölüme götürdüğü süreci anlatır. Hikâyenin özelliği, her şeyin çok kısa bir zaman aralığına sığdırılmasıdır. Roman kahramanının adını bile öğrenemez, okuyanlar… Bu kitap dünyada büyük yankı uyandırdı. Güzel oyun futbolu ise hiç unutmadı. Ona göre, din adamları ve politikacılar, aklımızı karıştırmaya çalışıp, oldukça basit olan şeyleri daha anlaşılmaz ve karışık hale getirirken insanlar, politikacıların yerine, futbolun basit ahlakını benimseseler, daha iyi olurdu.
1913 Cezayir doğumlu Camus, 1950 yılında, kendisi ile yapılan röportajda “Tiyatro mu futbol mu?” sorusuna, “Benim hayatım futbol, tereddütsüz futbol…” yanıtını vererek, kendisini çok seven tiyatro hayranlarını üzse de sevdiği oyundan hiç taviz vermemiştir. O, artık filozoftur ve futbol, onun felsefesinde mihenk taşıdır. 3 yıl öncesine dönelim…
‘Veba’, onun 1947 yılında yazdığı büyük kitabıdır. Yer, yine Cezayir’dir. Oran şehrinde yaşanan veba salgınını anlatır. Esasında, kitapta, satırlar arasında, tüm Avrupa’ya, kara bir veba gibi yayılan Naziler vurgulanmaktaydı. Nobel aldı. Bu kitabın sonuna kadar, yine anlatıcının kimliği bilinmez.
Absürt bir ölüm şekli olarak değerlendirdiği trafik kazaları, onun kaderini de belirler. 1960 yılında, cebinde tren bileti olduğu halde, otomobille seyahat etmek ister ve trafik kazasında hayatını kaybeder. Dünya, insan hakları savunucusu, futbol aşığı büyük filozofuna, hazin bir şekilde veda etmiştir…