Fenerbahçe takımı atak hazırlığı yaparken kanı çekilen bir tek ben miyim gerçekten merak ediyorum. Fenerbahçe’nin son yıllarda sayısız kere çok kötü oynadığı maçlara şahit olduk. Ama mücadele etmeyi bu kadar unutan bir Fenerbahçe görmeyeli uzun zaman olmuştu.
Takım hücum etmeye niyetlendiğinde insanın içini adeta Ferdi Tayfur hüznü kaplıyor. Bilirsiniz işte; büyük usta “Huzurum kalmadı, fani dünyada” derken, ya da “Yaktı beni” diye feryat ederken nasıl acıklı ve için için ağlayan bir ses tonuyla yakarıyorsa, Fenerbahçe de öyle hücum ediyor. Kısacası ‘Bangır bangır Ferdi çalıyor Kadıköy’de’ ama ağlayanı yok… (Mahir Ünsal Eriş’e selam olsun)
Ferdi Baba’nın sesindeki çaresiz, bitap, perişan ve dermansız ruh halinin kanlı canlı örneğini izletti bize Fenerbahçe ve tarihinde ilk kez Kadıköy’de üst üste üçüncü yenilgisini aldı.
Kadrosundaki yedeklerden bile şampiyonluğa oynayacak ilk 11 çıkarma kudretinde olan takımın, ‘9 futbolcumuz eksikti’ bahanesine sığınma hakkı yok. Çünkü Malatya karşısında eksikliği hissedilen şey oynamayan futbolcular değil, kazanma hırsı ve takımın kaybolan inancıydı.
Evet, ilk 11 tahtasına doğrudan yazılan birçok isim yoktu kadroda. Ama yerlerine oynayan futbolcuların, sanki birbirlerini ilk kez görüyormuş gibi oynamasına gerekçe bu olamaz.
Peki, bu kötü ve inancını yitirmiş futbolun nedeni ne?
Ligde ilk 7 haftada mağlubiyet yüzü görmeyen, hücum opsiyonu olarak fazla şey vaad etmese de, ortaya koyduğu mücadele ve kazanma azmiyle tebrikleri toplayan Fenerbahçe nereye kayboldu?
İlk 7 haftada bir yolunu bulup takımını ayakta tutan Erol Bulut, herkesin gördüğü sorunları göremez oldu da bir anda teknik direktörlüğü mü unuttu?
Yoksa…
İçeride başka isyanlar mı var?
Takımın her daima en hareketli ismi olmasına rağmen, hiçbir maçta 90 dakikayı tamamlayamayan Pelkas’ın oyundan çıkarken gösterdiği tepki buz dağının görünmeyen kısmı mı?
Bu maçtan sonra Erol Bulut eleştirmek işin en kolayı ve ucuz olanı. İşler iyi giderken kahkaha pozları verenler, rüzgar tersine dönünce nerede?
Galip gelince soyunma odasında Erol Hoca’nın etrafında toplanıp poz verenler, mağlup olunca nerede?
Soru işaretlerinin çoğaldığı ve bir türlü cevap bulunamadığı yerde, sorunlar yaşanması kaçınılmaz. Eminim ki, Erol Hoca gece yastığa başını koyduğunda bu sorulardan çok daha fazlasını kendisine soracaktır. Emin olduğum bir başka konu ise, bu sorulara en doğru cevabı yine kendisi bulacaktır. Başkası değil…
Dipnot: Enner Valencia’yi fütursuzca eleştirenler, acaba yokluğuyla terbiye olmuşlar mıdır?