Şampiyonluk mücadelesi veren takımların, yenildikten sonraki ilk maçlarında psikoloji ön plana çıkar. Çünkü rakipleriniz kazanmış, sizi yakalamışlar. Bu tarz maçlar, bu yüzden tehlikelidir. “Ya puan kaybedersem” düşüncesi, bilinç altınızda bir yerlerde, sizi strese yönlendirir. Antalya stadının, yeşil gözüken bitik çim zemininde, yüksek pas arayışında çok başarılı olmak mümkün değil. Topu rakibe kaptırdıktan sonra, hemen geri alma koşulunda, ilk 25 dakikada Beşiktaş istenilen grafiği yakalayamadı. Antalyaspor’un kapalı savunma anlayışında şut atmak, duvar pası girişimi, kanat organizasyonları gibi hücum prensipleri gerçekleşmezken, savunma arkasına atılacak top düşüncesi daha fazla olmalıydı.
Golcüler egoist olur, derler. 0-0 giden maçlarda gol atamıyorsan, attıracaksın. Larin, bir çuval inciri berbat etti ve ilk ciddi Antalyaspor atağında, Gökdeniz, golü attı. Bu golde gizli asisti, kaçırdığı pozisyonla Larin yapmıştı, zaten… İstediğiniz kadar pas yapın. İsterseniz, sabaha kadar pastan vazgeçmeyin. Hatta topu eve götürün, pas yapmaya devam edin. Kaleyi hedef alamıyorsanız, düşüncenizde kale olamıyorsa, sonuç almanız imkansızdır. Jose Mourinho, gerçekleri böyle anlatmıştı.
İkinci yarıya, ilk yarının fotokopisini izleyerek başladık. Sergen Yalçın, değişiklikleri erken yaptı… Bence haklıydı. Atiba kötü oynuyordu. Ljajic, bir şut dışında sıradandı. Galiba onunla olmayacak. Antalyaspor’da Veysel’in kırmızı kart görmesi, maçın kırılma anı olabilirdi. Çünkü Vida, hemen kartın arkasından beraberlik golünü attı. Larin’in direkten dönen topu, Oğuzhan’ın karşı karşıya kaçırdığı pozisyonlar ile dakikalar süratle tükendi. Böyle puan kayıpları rahatsız eder ve sizi krize sokar…