‘Ölüm’ kelimesinin anlamını yitirdiği bazı anlar vardır, insanın içini ürperten o buz gibi soğuk kelime bile bazen manasızlaşır. 60 yaşında son kez gözlerini yuman Diego Armando Maradona fani dünyanın acı gerçeğini bir kez daha hatırlatsa da, bıraktığı miras dünya döndükçe hatıralarımızda yaşamaya devam edecek. Anısına saygıyla…
Alican ÖZCAN | Futbol sahasında yarattığı mucizeler, uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, emperyalizme karşı devrimci tavrı, özel hayatında yaşadığı skandallar… Belki Maradona’nın hayatını okurken kendinize ‘Bunların hangisi Maradona?’ diye sorabilirsiniz, ancak bu dünyada bir tane Maradona vardı ve ikincisi gelmeyecek.
“Siyah ya da beyazım. Asla gri olmayacağım” diyen Maradona bütün hayatını bu netlikte yaşadı. Bazen ‘Tanrı’nın Eli’ olurken, bazen uyuşturucu bataklığına saplanan pelerinsiz bir kahramana dönüştü. Bazen karşımıza emperyalizme kafa tutan, eşit ve adil yaşamın yılmaz savunucusu olarak çıktı, bazen evlilik dışı çocuklarını reddeden zalim bir ebeveyn oldu.
Onu İtalyan mafyasıyla kol kola görmek de mümkündü, Küba’nın devrimci lideri Fidel Castro ile top oynarken de. Sevenleri için olduğu kadar, nefret edenleri için de ikon haline gelmiş ve futbol tarihinin en büyük oyuncusu kabul edilen Arjantinli Maradona, beynindeki pıhtı sorunu nedeniyle geçirdiği ameliyattan iki hafta sonra geçirdiği kalp krizi nedeniyle, sıkı dostu Fidel Castro gibi 25 Kasım’da hayatını kaybetti.
60. yaş gününden kısa bir süre sonra aramızdan ayrılan Maradona, günahları ve sevaplarıyla unutulmayacak bir ömür geçirdi. İlk profesyonel maçına çıkarken hocasının “Nasıl biliyorsan öyle oyna” diye seslendiği Diego, futbolu da, hayatı da nasıl biliyorsa öyle oynadı. Kimimize siyah göründü, kimimize beyaz. Ancak birilerine yaranmak adına hiçbir zaman gri olmadı. Bize de, onun bıraktığı mirası ve anıları saygıyla yad etmesi kaldı…
“Evet, kokain kullandım ama hiç değilse Amerikalılar gibi binlerce masum insanı öldürmedim” -Diego Maradona | (Kokain kullandığı için Japonya’nın kendisine vize vermemesi üzerine, Hiroşima’ya atılan atom bombasına gönderme)
KİLİSEDE YERE YANSIYAN YILDIZ
30 Ağustos 1960’ın Buenos Aires’inde işçi sınıfı banliyösü Lanus’ta doğan, fabrika işçisi ebeveynlerin sekiz çocuğunun beşincisi olan Maradona, Villa Fiorito’nun gecekondu kasabasında büyüdü. Annesi Dalma, Maradona’nın vaftiz edildiği kilisede yere yansıyan bir yıldız görünce oğlunun bir muhasebeci olarak parlak bir geleceği olacağını hayal etmişti. Ancak ‘dahi’ olarak doğan Maradona’nın futbola olan aşkı bebekliğinden itibaren kendisini belli etmişti. Tozlu sokaklarda kestaneden yaptığı futbol topuyla gece yarılarına kadar arkadaşlarıyla oynadığı maçlar en büyük eğlencesiydi. Onun için eğlence olan bu detay, büyüdüğünde futbol topuna karşı sağlayacağı hakimiyetin en kilit noktası olacaktı ve milli takımdan arkadaşı Jorge Luis Burruchaga şöyle söyleyecekti: “Ben onun portakalla mandalinayla yaptığı hareketlerin yarısını futbol topuyla yapamıyordum.”
“NASIL BİLİYORSAN ÖYLE OYNA”
Sokaklarda futbol oynadığı sırada 8 yaşındayken Argentinos Juniors’un yetenek avcıları tarafından keşfedildi ve antrenör Francisco Cornejo, Maradona’nın potansiyelini ilk fark eden isim oldu. Henüz 12 yaşında profesyonel maçlarda top toplayıcılık yaparken, devre arasında saha içine dalıp topla yaptığı hareketler sayesinde meşhur oldu. Maradona’yı Argentinos Juniors’un gençlik takımına alan Cornejo, bu kararı verirken 136 maçlık yenilmezlik serisi yakalayabileceklerini tahmin bile edemezdi.
Argentinos Juniors’un koçu, 16. yaşına girmeden 10 gün önce Maradona’yı A takıma aldı ve ilk maçına çıkması için kadroya dahil etti. Maça yedek kulübesinde başlayan Maradona’yı oyuna alırken şöyle söyledi: “Haydi Diego! Nasıl biliyorsan öyle oyna. Ve yapabiliyorsan topu birinin bacaklarının arasından geçir.”
Ve genç Maradona oyuna girdikten dakikalar sonra hocasının dediğini yaptı. Daha sonra o günleri anlattığı otobiyografisinde “Ellerimle cennete dokunduğumu hissettim” diyerek yaşadığı hisleri tarif edecekti. 1978’den itibaren üst üste üç sezon ligin gol kralı oldu ancak, çok genç olduğu için dönemin Arjantin Milli Takımı Teknik Direktörü Cesar Luis Menotti’nin 1978 Dünya Kupası’nı kazanan kadrosuna girme şansına erişemedi.
Ancak hızlı gelişimi, Boca Juniors formasıyla 1981 yılındaki şampiyonluğu ve İspanya’daki 1982 Dünya Kupası’na katılması Maradona’ya Avrupa kapılarını açtı.