ÖYLE bir yıl yaşıyoruz ki… Pandemi belası, çığ felaketi, depremler derken moralimiz çok bozuk.
AMA hayat devam ediyor. Futbol da öyle. Oynamak, maçı yazmak veya anlatmak, o kadar zor olur ki, bu zor günlerin içinde.
HAFTA içinde birçok futbolcusu ve kulüp personeli Covid-19’a yakalanan Ankaragücü, moral açısından çok etkilenmiş miydi, merak ediyordum.
OYUNUN ilk yarısı, sıkıcı bir film gibiydi. Ankaragücü daha çok pozisyona girdi, eksiklerine rağmen.
İLK yarı boyunca gözüm Babel’e takıldı. Çoğu kaybedilen toplarda, parkta yürüyüşe çıkmış, yeni emekliler gibiydi sanki. Ama golü o attı. Ne ilginç değil mi, bu oyun? Sahadaki gölge, kaleye tutan ilk isabetli şutu atıp, takımını öne geçirdi. Saracchi de ‘Lütfen atar mısın’ diye pozisyon hazırladı Babel’e.
OMAR ve Emre’nin olduğu sağ kanat, niye iş yapamıyor? Bu soruma, ben değil, teknik direktör cevap verir. Asıl mesele, orta saha organizasyonu Galatasaray’da. Bu oyunda, orta alan omurgadır. İşlemezse, takımın içinde ağrı yapar.
BEN futbolda, kuyumcuların el işi yaptığı sanat eserleri gibi oynayan oyuncuları ararım. Etebo maalesef, böyle bir oyuncu değil. Çok koşan, baskı yapmaya çalışan, 2020 yılının iyi olmayan bir oyuncusu.
SÜSLÜ cümlelerle böyle maçları yorumlayanlar, bu oynanan futbolu, nasıl irdeliyecekler acaba?
BİZİM ülkede her geçen yıl, bu güzel oyun geriye gidiyor. Dakika 70, maçta iş bitmiş gibi futbol var, sahada.
FATİH Terim, büyük hoca. Teşhisi ne? Tedavi nasıl olacak? Bunu, bu yazıyı yazan ben çözmeyeceğim tabii. Terim çözecek.
BİR maçta, kendinde saklı hikâyeler, oyun içinde kahramanlar vardır. Onları yazarsınız. Televizyonlarda konuşulurlar. Son 15 dakika tık yok ortada. Maç bitince “Önemli olan kazanmak, 3 puan” diyenler çoğunlukta olacak, doğal olarak.
BEN ısrarla yazacağım: Galatasaray böyle oynamaz.