İngiliz futbolunu dönüştüren bilgili Fransız efsane Arsene Wenger, geçmişe ve bugüne dair ışık tutan bir söyleşi gerçekleştirdi. Futbolda bir sonraki devrimin sinirbilim dalında olacağını söyleyen Wenger, “Bir sonraki adım kesinlikle beynimizin hızını artırmak olacaktır” diyor. Şimdilerde günlerini Tanrı ile karşılaştığında ona ne söyleyeceğini düşünerek geçiren Fransız çalıştırıcı, The Guardian’da yer alan video konferansta ünlü politikacılardan, sanatçılardan, okuyuculardan ve Jose Mourinho’dan gelen soruları da yanıtladı.
Derleyen: Alican ÖZCAN | Arsene Wenger’in son zamanları, öldüğünde Tanrı’ya ne söyleyeceğini hayal etmekle geçiyor. Bu düşüncelerin çoğunda Tanrı, Wenger’e dünyada geçirdiği zamana, kendi hayatına ve başkalarına nasıl anlam verdiğini soruyor. Wenger’in açıklaması ise, “Futbol maçlarını kazanmaya çalıştım” oluyor. “Hepsi bu mu?” diyen Tanrı’ya şu yanıtı veriyor: Maçları kazanmak gerçekten çok zor. İşinizi iyi yaparsanız, milyonlara neşe, kolektif bir coşku katarsınız. Ama yapamazsanız… Tam da bu noktada Wenger gerçeğe geri dönüyor!
70 yaşındaki Wenger, Zürih’ten katıldığı video konferansta “Bazen hayatımda sadece futbolla ilgilendiğim için korktuğumu hissediyorum” itirafıyla başladı.
“Sadece Tanrı varsa ve cehenneme mi yoksa cennete mi gidip gitmediğinizi görmek için bir sınavı varsa, hayatınızı sadece futbol maçlarını kazanmaya adamış olmak saçma görünebilir. Bu yüzden Tanrı ile konuşma fikrini buldum. Bazen tüm hayatını buna adamanın anlamsız gelebileceğini hissediyorum.”
Wenger 1949’da doğdu. Fransa’nın doğusunda Alsace’de bir köyde büyüdü ve ebeveynlerinin işlettiği bistronun müdavimlerini izleyerek erken yaşta insan psikolojisine dair bir bakış açısına sahip oldu. Yeni otobiyografisi My Life in Red and White’da “Alkol, kavga, şiddet, çocukken beni korkutan ve tiksindiren şeylerdi” diye yazıyor. Futbolculuk kariyerinde Fransa’nın en üst liginde Strasbourg için oynayan zorlu bir orta saha oyuncusu oldu. Ancak her zaman oyun hakkında derin, hatta takıntılı düşüncelere sahip oldu ve 30’larının başıda antrenörlüğe başladı. Önce Cannes ve Nancy’de, sonra Monaco’da ve Japonya’da Nagoya Grampus’ta devam etti. 1996’da göreve geldiği Arsenal’de 2018 yılına kadar 22 yıl görev yaptı ve bu süre zarfında 3 Premier Lig şampiyonluğu, 7 FA Cup kazandı. Manchester United’daki en büyük rakibi Alex Ferguson, oyuncuları ünlü “saç kurutma makinesi tedavisi” ile motive ederken Wenger “görünmez” eğitimle tanındı: Fitness ve top becerilerinin ötesine geçen ve takımın yaşam tarzını ve beslenmesini elden geçiren bütünsel bir yaklaşımdı.
Oyunculara yiyeceklerini nasıl çiğneyecekleri konusunda bile talimat verdi; çikolata ve gazlı içeceklerin yerini üzerinde kafein damlalarının olduğu şeker parçası aldı. Her şeyin temelini oluşturan şey, Wenger’in derin ve kendi stiliyle kazanma arzusuydu. Otobiyografisinde futbol ve Arsenal’i “bir ölüm kalım meselesi” olarak tanımlarken bunu şu sözlerle açıklıyor:
“Üst düzey bir deneyimde futbolun böyle olduğunu söyleyebilirim. Çünkü bu bir ölüm kalım meselesi değilse, sizin için yeterli olmayacaktır ve uzun süre hayatta kalamazsınız.”Önce Ferguson, ardından Chelsea dönemlerinde Jose Mourinho ile girdiği kıyasıya rekabetten bahsederken rakiplerine olan saygısından taviz vermiyor. Ferguson’un İngiliz futbolu üzerindeki “ezici” otoritesinden bahsettiği kitabında Mourinho’dan da birçok kez söz ediyor. “Bunun bir intikam, hayal kırıklığı veya adaletsizlik kitabı olmasını istemedim” diyen Fransız efsane, “Bunu bana o yaptı’ gibi göstermek istemedim. Olumlu bir yaşam deneyimi olmasını istedim. Şimdiye kadar yaşadığın hayata sahip olamazsın ve olumsuz bakamazsın” ifadelerini kullanıyor.
“Her yönetici iyi ve kötü dönemlerden geçer. Onlar da insan. İşimizin kalitesini ölçmek çok zor. Örneğin, geçen sezon Liverpool şampiyonluğu kazandı ve Klopp bunun için haklı olarak övgü aldı. Ancak Sheffield United’da Chris Wilder’ın da harika bir iş çıkardığını söylemelisiniz. Kim daha iyi iş yaptı? Bilemiyorsun.”
Arsenal’den ayrıldığından beri teknik direktörlük yapmayan Wenger, FIFA’nın Küresel Futbol Gelişimi başkanı olarak göreve başladı. 2015 yılında eşi Annie Brosterhous’tan ayrıldı; kızı Lea Cambridge Üniversitesi’nde nörobilim alanında doktora yapıyor. Zamanını FIFA’nın Londra, Paris ve Zürih’teki binalarında geçiriyor. Sık sık otellerde kalıyor ve Covid-19’un kendisi için en zor kısmının liglerin çoğunun askıya alındığı zaman olduğunu söylüyor: “Nedenini bilmiyorum ama futbol maçları benim hayatım ve bunun değişeceğini sanmıyorum. Bu yüzden onu çok özledim.”
Arsenal’deki son yıllarında uzak kalınan şampiyonluklar ve Avrupa başarıları sonrası istenmeyen adam haline gelmişti. “Arsenal’in eleştirilen bir oyun tarzı vardı ama en azından bir tarza sahipti” diyen Wenger kendisini şöyle savunuyor:
“İnsanların sadece kazanmak istediğini anlayabiliyorum, ancak takımın sahada sunduğu oyunu sanata dönüştürme arzusuna sahip olmanız gerekiyor. Taraftarlar sabah uyandığında şöyle düşünüyor: ‘Belki bugün fantastik bir deneyim yaşarım!’ Maçı kazanmak istiyor ama aynı zamanda güzel bir şeyler de görmek istiyor.”
The Guardian’ın hazırladığı konferansta 800’den fazla okuyucu Fransız çalıştırıcıya sorular sordu. Wenger’in iş ahlakının insanların hayatını nasıl etkilediğine dair hayranlığı barından pek çok yorum da bu sorular içinde yer aldı. Efsane teknik adam kendisi hakkında yapılan yorumları okuduğunda etkilendiğini gizlemezken, belki de Tanrı ile yaptığı sohbetlerde bu yorumları da kullanacak. İçinde ünlü şarkıcılar, yazarlar, aktörlerin olduğu soru-cevapların bazılarını sizler için derledik.
Mark Strong (Aktör)- Arsenal’i 22 yıl yönettikten sonra, öğrendiğiniz en önemli şey neydi? Ve bugün yeniden göreve gelecek olsaydın, genç haline ne tavsiye ederdin?
Öğrendiğim şey, davranış şeklimizin tüm dünyada büyük bir popülerlik yarattığıdır. Ve sporda, özellikle futbolda, taşıdığımız değerlere tüm dünyada saygı duyulduğunu fark etmemi sağladı. Bu sadece kazanmakla ilgili değildi. Elbette, Arsenal’in popüler imajını yaratan, şampiyonaları kazanmamızdı ama bundan fazlasıydı. İnsanlar kulüplerin değerlerine ve kimliğine saygı duyarlar.
İkinci soru ise; genç kendime nasıl bir tavsiye verirdim? Daha iyisini yap! Yaptığından daha iyisini yap!
Diane Abbot (Politikacı) – Sizi ne motive etti? Kaybetme korkusu, kazanma sevinci veya güzel oyunun kendisi?
Bunların hepsi. Ama şunu söylemeliyim ki, içimde bir motivasyon var ve bu da beni gelişmeye iten bir şeyler olduğu anlamına geliyor. Ve benden daha büyük bir şeyin hizmetinde olduğuma inandığım gerçeği. Ondan sonra, elbette hepimiz kaybetmekten nefret eden ve kazanma arzusuna sahip bir karışımız. Ama yenilgi nefretinin baskın olduğunu söyleyebilirim. Kalbinizde büyük yaralar açar. Bir gün biri kalbimin içini açarsa, her yenilginin orada olduğunu görebilir.
Michael Rosen (Yazar) – Futbolun sizin seviyenizdeki bir kişiye felsefeyi öğrettiğini düşünüyor musunuz?
Evet, bir felsefe biçimi olmadan o düzeyde çalışamazsınız diyebilirim. Sen rehbersin. Ve rehberin her şeyden önce nereye gittiğini bilmesi gerekiyor. Bu nedenle, insanlardan ne istediğinize dair net bir fikre sahip olmak ve bunu oyuncularınızla net şekilde paylaşabilmeniz önemlidir. Oyuncular bazılarını dinlerken kimisini neden dinlemiyor bilmiyorum. Ama net bir felsefeye ihtiyacınız var çünkü bu size bir tutarlılık da katıyor. Şu soruların cevaplarını her zaman bilmek zorundasınız; Neden buradayım? Neden bunu yapıyorum? İşler zorlaştığında bu size güç verir.
Nines (Rapçi) – Benim gibi pek çok sanatçı, futbol tarzınız ve siyah oyuncularla oynadığınız için Arsenal’i desteklerdi. Hayran kitlesini daha çeşitli hale getirdiğiniz ve yeni bir nesli etkilediğinizin farkında mıydınız?
Hayatta önemli olanın ne kadar iyi olduğunuzu bütün dünyaya göstermek ve tüm sorunların üstesinden gelmek gerektiğini düşündüm. Her zaman sporun büyük bir meritokrasi olduğunu söylerim. Sadece liyakate ve yetkinliğe dayanır. Benim için hayatta ne kadar iyi olduğun ve ne kadar iyi davrandığın önemlidir; cildinizin rengi önemli değil.
Patrick Marber (Oyun yazarı) – Hangi tiyatro oyunu veya müzikaller sizin için önemli bir yere sahip?
Tiyatro için hiçbir yere gitmediğimi itiraf etmeliyim. Müzik uzmanı değilim. Müziği severim ama hayatım tamamen spora adanmıştı. Bunu söylemekten oldukça utanıyorum. Ancak 20 yıl sonra arkadaşlarım evime gelip “Londra’da nereyi ziyaret etmeliyim” diye sorduklarında onlara hep şunu söyledim: “Antrenman tesisi ve Emirates Stadı’na giden yolu biliyorum.” Londra’da ne olduğunu bilmiyorum. Hiç açmadığım bir kutu. Akşamları futbol izlerim.
Jose Mourinho (Teknik Direktör) – Kültürünüz ve vizyonunuzla, bir kulüpte CEO veya futbol direktörü gibi üst düzey bir yönetici olmak için gerekli niteliklere sahip olduğunuza inanıyorum. Arsenal’de hiç böyle bir rolü düşünür müydünüz yoksa arzunuz hep sahada kalmak mıydı?
Hayır, Arsenal’de bir danışmak olarak yönetimde yer almayı düşünürdüm. Dürüst olmak gerekirse, büyük kulüplerde üst düzey bilgi eksikliği olduğuna inanıyorum. Ve son zamanlarda futbolda başarılı olmanın birçok yolu olduğunu gördüğümüze inanıyorum. Örneğin, başarının ve devamlılığın kulübün değerlerini bilen insanlara dayandığı ve bunu nesilden nesile aktardıkları Bayern yolu var: Beckenbauer, Hoeness, Rummenigge. Veya İngiltere’de hızlı para ve hızlı başarı modelleri var. İkisi de işe yarayabilir. Bir kulübün önce bir kimlik olması ve nesilden nesile aktarılan bilgiye sahip olması hoşuma gidiyor.
Jeremy Deller (Sanatçı) – En son okuduğunuz futbol dışı kitap neydi ve bunun hakkında ne düşündünüz?
Şu anda Sapiens’i (Yuval Noah Harrari) bitiriyorum. İnsanları daha iyi anlamama yardımcı olan her şeyi okumaya çalışıyorum. Ve toplumun nasıl çalıştığını ve şu anda demokrasinin nasıl gelişebileceğini. Çünkü bana öyle geliyor ki, dünyanı başı biraz dertte. FIFA’da bununla karşı karşıyayız. Ve İngiltere, özellikle şu anda bu konuda pek çok sorunla uğraşıyor.
Asif Kapadia (Yönetmen) – Favori filmin hangisi?
Midnight Express. Belki de öğrenciyken Amerika-Türkiye ilişkileri hakkında bir çalışma yaptığım için olabilir. Son zamanlarda Bohemian Rhapsody ve Rocketman’ı izledim. Ama bu soruya cevap vermek için daha fazla düşünmem gerekir. Belki Visconti’den bazı filmleri de söyleyebilirim.
Philippe Sands (Avukat) – Sizin zamanınızda futbol, ırkçılık ve milliyetçilik arasındaki ilişkide bir değişiklik oldu mu?
Futbolun bu konuda önderlik yapabileceğine dair örnekler sergileyebileceğini hep hissettim. Neden? Çünkü futbolda dil ile iletişim kurmanıza gerek yoktur. Oynadığın şekilde duyguları paylaşırsınız. İşte bu yüzden farklı ülkelerden oyuncuları bir araya getirebilir ve birlikte bir şeyler başarabileceğinizi gösterebilirsiniz. Bu yüzden futbolun yarının toplumunun önünde örnek olabileceğine inanıyorum. Kendimi hiç milliyetçi hissetmedim. Ülkemi seviyorum, ülkeme saygı duyuyorum ama bu ülkeden olduğum için diğer ülkelerden üstün olduğumuzu düşünmeyeceğim.
Ken Loach (Film yönetmeni) – Birçoğumuz, Premier Lig kulüplerinin milyonlarca gelire sahip olduğu ve alt liglerdeki ve yarı profesyonel kulüplerin hayatta kalmak için mücadele ettiği, ekonomik sistemin birkaç kişi için aşırı zenginlik ve yoksulluk ürettiği futbolda artan eşitsizliğe üzülüyoruz. Taraftarlar, oyuncular ve yöneticiler bunu değiştirmek için ne yapabilir?
Ken Loach ile bir keresinde Paris’e giden bir trende tanıştım ve filmler hakkında küçük bir sohbetimiz oldu. Evet, zengin ve fakir sorunu hakkında çok konuşuyor. Hayatta insanlar şanslı ve şanssız olarak ikiye ayrılıyor. Ve futbol, fakirlere yardım etmeden şu anda var olan problemin -zengin ve fakir arasında büyüyen fark- üstesinden gelemeyecek. Küçük kulüplerin ölmesine izin veremeyiz ve yine de onlara yardım etmezsek bazı kulüplerin öleceğine inanıyorum.
Saffron Burrows (Aktör) – Arsenal’den ayrıldığınızda hayatınızın işinden ayrıldığınızı hissetiniz mi?
Evet, tabii ki. Bir aşk hikayesinin sonuydu. Ve sevilen kişiyle artık konuşamadığınızda, antrenman sahasına gidemezsiniz, stada gidemezsiniz. Sadece olduğun yerde kalırsın. Ve bunu daha önce hayatımda hiç yapmadım. 22 yıl yapıyorsun ve sonra birden duruyorsun. Çok zordu. Kulüple olan bağımı tamamen kesmek istedim çünkü kulüp de bunu istiyordu. Bu yüzden maçları izlemek için stada gitmemeye karar verdim. Ama yine de Arsenal’i aynı tutkuyla destekliyorum. Sessizlik içinde acı çektim.
Okuyucu soruları….
Hangi dilde konuşmayı ve okumayı tercih edersiniz?
Fransızca. Almanca ve İngilizce seviyem çok iyi. İtalyan, İspanyolca ve biraz Japonca anlayabiliyorum ama onları daha az iyi konuşuyorum. Ama bir süre oralarda yaşarsam halledebilirim.
Mikel Arteta’ya (şu anki Arsenal teknik direktörü) nasıl bir tavsiye verirdiniz?
Şimdi olduğu gibi takımı kontrol etmeye devam etmesini söylerdim. Ve inandığı şeylerin peşinden sonuna kadar gitmeli. Bence iyi bir takım ruhu var ve başarılı olma şansları çok yüksekl. Geçen sezon aldıkları puanın üzerine çıkmalarının çok zor olmayacağına inanıyorum.
Hiç sosyal medyaya giriyor musunuz? Girmiyorsanız neden?
Hayır, çünkü buna karşı bağışıklık kazanmak istedim. Neyin önemli olduğuna odaklandığına göre değişir. Sosyal medya yalnızca öğrenmekle ilgili şeyler barındırdığında ilginç olabiliyor. Ben çocukken bilgi için savaşmak zorundaydın. Kütüphanede doğru şeyi bulduğumda çok mutlu olurdum. Artık çok fazla bilgi var. Bu yüzden daha çok doğru bilginin seçimi ile ilgilidir. Sosyal medyaya karşı değilim ama çoğu zaman kaybı.
Sosyalist misin?
Sizin için sosyalist nedir? Benim için sosyalist, bir toplumun sorunlarını çözmeye olan bağlılığa sahip kişidir. Öncelikle, bireyin ifadesini destekleyen kolektif bir ortama ihtiyacınız var. Bundan sonra, hayatlarından en iyi şekilde yararlanmanın bireyin inisiyatifine bağlı olduğunu düşünüyorum. Ama benim için baskın olan kolektif bir ortam.
İngiliz futbolcuların diyetlerini ve sağlıklarını değerlendirme biçiminde bir devrim yarattınız. Psikoloji ve farkındalık, elit sporda güncel moda. Sence bir sonraki büyük ezber bozan ne olabilir?
Bir sonraki oyun değiştirici sinirbilimdir. Neden? Çünkü fiziksel hızın iyileştirilmesinin sonundayız. Bir sonraki adım, karar verme hızını artırmak olacaktır. Uygulama hızı, koordinasyon hızı ve işte burada nörobilim devreye girecek. Son 10 yılda, bireysel oyuncuların gücü ve hızı arttı, ancak şimdi her yerde sprinter var. Bir sonraki adım kesinlikle beynimizin hızını artırmak olacaktır.