Seyrederken zevk alacaksın, adı büyük maçlardan… “Derbilerin, derbisi” dedik… Dünya derbisi, herkes bizi konuşuyor, diye böbürlendik, kendi dünyamızda…
4-4, 3-4, 2-2 gibi sonuçlar vardı, çok eskiden… Futbolcular, sahada konuşur, nefis maçlar izlerdik, geçmişte… Bir futbolsever olarak, Fenerbahçe-Galatasaray derbilerinden haftalar önce, heyecanı sarardı beni… Artık, ‘Niye Fenerbahçe’nin adını önce yazdın?’ diyen bir anlayışımız olduğu için, Galatasaray-Fenerbahçe diye, tekrar yazma ihtiyacı duyan meslektaşlara, ben de katılayım, ne olur, ne olmaz…
Pandemide, bine yakın kişinin stada alınması, bu derbinin manşeti oldu. Ne oyun konuşuldu ne de oyuncuların performansları… Bu ülkede çok az yorumlanan, teknik direktörlerin maç içi hatalı planları, yine satır aralarında kaldı.
Zaten yıllardır, pozisyon fakirliğinde dünya lideri olan derbilerin derbisi, yine sıkıcı görüntüsüyle bitti, gitti. Hani, maç heyecanı? Nerede, oyun kalitesi? Maça damga vuran, kaç tane çalışılmış atak var? Görsel zenginlik oluştu mu? Ama en büyük konu, VAR odasında çizilen ofsayt çizgisi… Doğru mu? Yanlış mı?
Sanki 3 gün sonra gerçekleşecek, Mars gezegenine yerleşme planı konuşuluyor. Sonra ‘Bütün dünya bu derbiyi konuşuyor’ diyoruz. Bir gün sonra oynanan ve derbi olmayan Liverpool-Manchester City maçını, milyarlarca insan seyretti.
Çünkü orada futbol var. Futbolun arka bahçesi, gri odaları yok. Artık dünya derbisi dediğimiz bu maçlarda, unutulmayacak güzellikleri yaşamanın vakti gelmedi mi? Yoksa amaç, kazanalım da nasıl olursa olsun, düşüncesiyle sadece kendimizi kandırmaya devam ederiz. Ben eski derbileri özledim…