Yasemin Ecem Anagöz: ‘Gözlerimi kapatır, okumla yolculuğa çıkarım’

Olimpiyat altınının peşindeki milli okçu Yasemin Anagöz, Sözcü HaftaSonu’na konuk oldu: “Yayımı gererken hedefe son kez bakarım, yayı bırakırken de gözlerimi kapatır ve okumla beraber yolculuğa çıkarım. Tokyo’da madalyayı, zihin antrenmanları getirecek.”

Yasin Yıldırım | Sözcü HaftaSonu olarak sporun her branşına, özellikle de kadın sporculara geniş yer vermeye çalışıyoruz.

Bu haftanın özel ismi ise Yasemin Ecem Anagöz. Avrupa şampiyonu, dünya rekortmeni milli okçumuz Yasemin, 17 yaşında Rio Olimpiyatları’nda yarıştı ve 2021 Tokyo’da Türk okçuluğunun ilk madalyasını getirmeye aday. Sözü ona bırakalım…

*Önce sağlık; pandemi sürecini nasıl geçirdin. Neler yaptın?

Form olarak çok iyi bir seviyedeyken koronavirüs salgını yaşadık, olimpiyatlar ertelendi ama tabii ki önce sağlık. İdmanlarımıza evden devam ettik…

*Yasemin’i kendi ağzından biraz tanıyabilir miyiz?

Bu spora ilk başladığımda dalga geçenler oldu. Hiçbirini umursamadım. 17 yaşında olimpiyatlarda yarışan en genç Türk kadın sporcu oldum. Buna rağmen fiziksel görünüşümle ilgili yorumlarla karşılaştım. Daha da motive oldum ve 22 yıl sonra ülkemize Avrupa Şampiyonası’nda iki altın madalya getirdim. Şimdi geçmişte yaptığım işin saçma olduğunu düşünenler bile benimle gurur duyuyor.

*Nereden çıktı bu okçuluk sevdası peki? Kim keşfetti?

Okçulukla tanışma hikâyem daha 9 yaşındayken, madalyaların şeklinden ve güzelliğinden büyülenerek, onları kazanmayı istememle başladı. Profesyonel şekilde devam etmemin sebebi, okçulukta diğer branşlarda olduğu gibi sınırlamaların ya da bariyerlerin olmaması. Her yaştan insan, kadın ve erkek birlikte bu sporu yapabiliyor.

*Okçuluk ata sporumuz ama bu sporda gerilerdeyiz…

Aslında Türkiye, okçulukta iddialı ülkeler arasında. Mete Gazoz ile birlikte mücadele ettiğimiz klasik yay karışık takımımız, Dünya Okçuluk Federasyonu verilerine göre Avrupa’da ikinci, dünyada ise dördüncü. Sahaya çıktığımızda ‘Türkler geldi’ diyorlar. Antrenörümüz Göktuğ Ergin, bizi ileri taşımak için büyük mesai harcıyor.

“PES ETMENİN SIRASI DEĞİL”

*Olimpiyat madalyası artık hayal değil, katılır mısın?

Rio  Olimpiyatlarına katılan en genç sporcuydum. Fakat bunun üzerinden neredeyse beş yıl geçti. Bu süre zarfında onlarca turnuvada yarıştım, kendimi bedensel olarak da zihinsel olarak da hazırladım. Açıkçası ben her zamankinden daha heyecanlı ve motiveyim. Tokyo’ya bu yaz ertelediğim hedeflerimi gerçekleştirmek için gideceğim.

*Bu sporun zor yanlarından ve antrenman tempondan biraz bahseder misin?

Günde 8-10 saat antrenman yapıyoruz. Dayanıklılık için her gün yüzüyoruz ve koşuyoruz. Yayı kontrollü gerebilmek için sırt ve omuz, yere sağlam basmak için bacak ve karın bölgesine yönelik ağırlık idman yapıyoruz. Yayı gerdikten sonra da işin içine zihin faktörü giriyor. İnsanlar ‘70 metre ötedeki hedefi nasıl görüyorsunuz’ diye soruyor, cevap basit: Görmüyoruz… Çay tabağı büyüklüğündeki bir hedefi vurmaya çalışıyoruz. Yayımı gererken hedefe son kez bakarım, yayı bırakırken de gözlerimi kapatır ve okumla beraber yolculuğa çıkarım. Okçulukta insanın zihinine hükmetmesinin çok önemli bir yeri vardır. Ben de mental antrenmanlara olabildiğince fazla ağırlık veriyorum. Hatta size şunu söyleyebilirim: Tokyo’da madalyayı zihin antrenmanları getirecek.

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

İşte bu da işin görünen yüzü. Ok atmak ne kadar da zarif gözüküyor değil mi? Ama bazen antrenmanlarda günde 600 ok atıyoruz, yayı her çektiğimizde 22 kg yük kollarımıza ve omuzlarımıza biniyor. Bu size çok fazla gelebilir ama aslında doğru antrenman ve doğru teknik ile hiç de göründüğü kadar zor değil.

Yasemin Ecem Anagoz (@yaseminanagoz)’in paylaştığı bir gönderi (30 Eyl, 2020, 4:47öö PDT)

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir